Atık İhracatı, Geri Dönüşüm, Çevre Kirliliği, Plastik
İlkokulda sınıfça katıldığımız bir seminer sonrası çevremdeki mavi kapaklara, pillere ve kağıtlara karşı çok daha duyarlı bir çocuk oldum. Doğaya karşı duyduğum sonsuz hayranlık ve sevgi, ona zarar vermekten kaçınmak adına hâlâ devam ettirdiğim bir takım davranışsal pratikler edinmemi sağladı. Eğer siz de çevreye karşı duyarlı biri olduğunuzu düşünüyorsanız mutlaka bu pratiklerden birini veya birkaçını uygulamışsınızdır. Bunlar plastik kullanımını azaltmak, evsel atıkları ayrı ayrı poşetlemek, camları ve kağıtları geri dönüşüm kutularına bırakmak veya en basitinden plastik poşet kullanmamak şeklinde sıralanabilir ve liste bu şekilde uzayıp gider. Bu davranış pratiklerin günümüzde oldukça desteklenen ve teşvik edilen davranışlar olduğunu da gözlemliyoruz. Yalnız doğamıza ve kendimize karşı oldukça duyarlı bu davranışlarımız bir şeyleri etkilemek, değiştirmek veya dönüştürmek için yeterli mi dersiniz?
Yakın zamanda "atık ihracatı" konusunda yaptığım araştırmalar, çevre kirliliği, küresel ısınma ve geri dönüşüm gibi önemli meselelerde biraz daha düşünmeme vesile oldu. Bu noktada fark ettiğim şey ise bireysel çabaların bu başlıklar üzerinde oldukça etkisiz olduğuydu. Eğer gerçekten değişim ve gelişim arzumuz varsa, bu hedeflere ulaşmak için yeni ve etkili yollar keşfetmemiz gerektiği de bir gerçek olarak karşımızda duruyor. Buradan hareketle bu yazımda, atık ihracatının ve geri dönüşümün çevre ile insan sağlığı üzerindeki etkilerini kısaca ele almaya çalışacağım.
Atık ihracatı, atıkların bir ülkeden diğerine geri dönüştürülme veya kullanılma amacıyla gönderilmesini ifade etmektedir. Eurostat'tan aldığım güncel verilere göre, 2021 yılında AB'den AB dışı ülkelere atık ihracatı, 2004'ten bu yana %77 artışla 33,0 milyon tona ulaşmış durumda. İşin ilginç tarafı ise 2021'de yaklaşık 14,7 milyon tonluk hacmiyle AB'den ihraç edilen atıkların en büyük varış noktası Türkiye. Bu, AB ülkelerinden çıkan ve dönüştürülmeyen çöplerin büyük bir kısmının gerek yasal gerek yasa dışı yollarla ülkemize gönderildiği anlamına geliyor. Türkiye'yi devamen ise Hindistan, Mısır, Pakistan gibi gelişmemiş ülkeler sıklıkla atık ihraç ediyor. Bu durum akıllara şu soruyu getirebilir: AB ülkeleri neden atıklarını dönüştürmek yerine ihraç ediyor? Öncelikle geri dönüşümü kolay olan ve dönüştürülebilen atıklar gelişmiş ülkelerde de yüksek oranda geri dönüştürülmekte ve kullanılmaktadır. Fakat bu oran ihraç edilen atıklar ile karşılaştırıldığında sayıca çok daha az bir yüzdeliği temsil eder. Bunun en önemli sebebi geri dönüşümün sandığımız kadar efektif ve ekonomik açıdan uygun bir yöntem olmaması. Enerji ve işçilik maliyeti yüksek olmakla birlikte geri dönüşümden alınan verim de oldukça az. Daha iyi anlaşılması adına bu cümlemi spesifik bir örnek ile açıklamak istiyorum. Mesela inşaat sektöründen tutun otomotiv sektörüne, tekstil ve ambalaj sektöründen tutun sağlık ve moda sektörüne kadar her alanda kullandığımız plastikler en iyimser ihtimalle %8 oranında geri dönüştürülebiliyor. Maalesef geri dönüşüm için çok fazla şartı bir araya getirmemiz gerektiği için de bu dönüşümler her zaman ideal bir geri dönüşümü temsil etmiyor. Bununla birlikte genel olarak geri dönüştürülen bir ürünün tekrardan aynı şekilde kullanılması beklenilirken plastiklerde tekrardan dönüştürülen ürünlerin kalite kaybına uğradığı da biliniyor. Bu sebeple gelişmiş ülkeler ve üreticiler hali hazırda maliyetli olan geri dönüşümdense daha kârlı bir yöntem olarak gördükleri ihraç etme metodunu ve yeniden plastik üretimini tercih ediyorlar. Geri dönüştürülmeyen atıklar ise ihracat yoluyla diğer ülkelere gönderiliyor. Burada aklımıza hemen ikinci bir soru gelebilir: Gelişmemiş ülkeler neden bu ülkelerin atıklarını satın alıyorlar? Geri dönüşümü hiç yapmamaktansa az da olsa bazı ürünlerin geri dönüşümünü sağlamak tabi ki kıymetli. Bunun yanında geri dönüşüm endüstrisi ile yerel istihdamın sağlandığı da bir gerçek. Fakat buradaki asıl mesele az sayıdaki firmaların maddi çıkarlarının daha baskın bir etmen olması. Sadece geri dönüştürebileceğimiz atıkları almadığımız gibi aldığımız bazı atıkları da direkt topraklarımıza bırakıyoruz. Çünkü AB ülkeleri atıkların ülkelerinde kalıp çevrelerine zarar vermesindense ihraç edilmesini destekliyor ve bu girişimlere önemli teşvik primleri veriyor. Bu devletler tarafından görmezden gelinen nokta ise şu, gerek toprağa ve suya bırakma gerek yakma yolu ile bir şekilde halı altına süpürülmeye çalışılan atıklar eninde sonunda küresel ısınma, iklim değişikliği gibi tüm dünyayı ilgilendiren çıktılara sahip olup tüm insanlığı etkiliyor. Yani çöplerimizi kıtalarca uzaktaki bir ülkeye göndermek sokaklarınızın kokmasını önlese de uzun vadede problem ile yüzleşmeyi ötelemekten başka bir işe yaramıyor.
Atık ihracatından başlayıp plastik tüketimine ve geri dönüşüme kadar değinmeye çalıştığım bu yazıda söylemek istediğim kısaca şu: Çevreye verdiğimiz her zararın ucu bir noktada -ama önemli bir noktada- bize de dokunuyor. Bu sebeple geri dönüşüm için ülkemize aldığımız her atık topraklarımızda, denizlerimizde, dağlarımızda çöp olarak birikiyor. Yediklerimize, içtiklerimize ve soluduğumuz havaya kadar karışıyor. Sadece bunlarla da sınırlı kalmıyor. Son yapılan araştırmalara göre anne karnındaki amniyon sıvısında ve plasentada ve hatta bebeklerin dışkısında bile artık plastik kalıntıları görmek mümkün. Bu durumun toplum sağlığı üzerinde nasıl yıkıcı etkileri olacağı üzerinde araştırmalar ise henüz çok az olmakla birlikte zamanla artacaktır diye düşünüyorum. Belki daha önce hiç duymadığımız hastalık isimleri ve semptomlar duyacağız. Bu da yeni sorular sormak ve yeni cevaplar bulmak zorunda olduğumuz anlamına geliyor. Mesela doğada 400 yılda ancak çözünen ve anne karnında gözlemlediğimiz bir plastiğin henüz doğmamış bir bebeğin bilişsel işlevleri üzerindeki etkilerini incelemek biz psikologların sorması ve cevaplaması gereken önemli bir soru olabilir. Bu soruları cevaplamak için yapacağımız her bilimsel çalışma ve atacağımız her adım kuşkusuz çok kıymetli ve etkili olacaktır. Çünkü bugün anne karnına kadar sirayet eden plastiğin fiziksel sağlımız ile beraber ruhsal sağlımızı da etkileyeceği bir gerçek. Yeni sağlık ve çevre problemleri ile karşılaşmadan plastik gibi çevreye zararı olan ürünlerin kullanımını olabildiğince hayatlarımızdan çıkarmak, kullandığımız ürünleri yeniden ve yeniden kullanmak nihayet en son çare olarak geri dönüştürmek bugün basitçe alabileceğimiz önemler arasında. Bunun yanında doğa ve çevre ile ilgili daha somut yasaların çıkması, atık ihracatında kapsamlı denetlemelerin yapılması ve toplumu bilinçlendirmeye yönelik kolektif çalışmaların yapılması da devletlerin atması gereken önemli adımlar olarak sıralanabilir. Şuan için geri dönüştüremediğimiz ve ekosistem dengesinin hızla bozulmasına sebep olan atıkların doğaya zarar vermeden dönüştürülmesini sağlayacak AR-GE ve bilimsel çalışmalar için teşvikler yapılması ise yine gerekli kurumların yapabilecekleri arasında. Tüm insanlığı ilgilendiren sorunları tekil bireylerin omuzlarına yüklemek adil olmamakla birlikte işlevsel de değil. Bu sebeple bireysel çabalarımızı eğitim ve aktivizm ile birleştirip toplumsal bir çaba haline dönüştürmek bugün ve yarınımız için yapılabilecekler arasında en etkili yaklaşım gibi görünüyor. Son olarak yazımı çevre aktivistimiz Yunus Emre Deligöz'ün sözleriyle bitirmek istiyorum:"Atık ihracatı, sorunları sadece bir yerden başka bir yere taşımaktan başka bir şey değildir. Gerçek çözüm, tüketim alışkanlıklarımızı gözden geçirmek ve daha sürdürülebilir bir dünya için çalışmaktır."
Barceló, D., Picó, Y., & Alfarhan, A. H. (2023). Microplastics: Detection in human samples, cell line studies, and health impacts. Içinde Environmental Toxicology and Pharmacology (C. 101, s. 104204). Elsevier BV. https://doi.org/10.1016/j.etap.2023.104204
Halfar, J., Čabanová, K., Vávra, K., Delongová, P., Motyka, O., Špaček, R., Kukutschová, J., Šimetka, O., & Heviánková, S. (2023). Microplastics and additives in patients with preterm birth: The first evidence of their presence in both human amniotic fluid and placenta. Içinde Chemosphere (C. 343, s. 140301). Elsevier BV. https://doi.org/10.1016/j.chemosphere.2023.140301
https://ec.europa.eu/eurostat/web/products-eurostat-news/-/ddn-20220525-1
https://firefly.adobe.com/
Liu, S., Guo, J., Liu, X., Yang, R., Wang, H., Sun, Y., Chen, B., & Dong, R. (2023). Detection of various microplastics in placentas, meconium, infant feces, breastmilk and infant formula: A pilot prospective study. Içinde Science of The Total Environment (C. 854, s. 158699). Elsevier BV. https://doi.org/10.1016/j.scitotenv.2022.158699