"eğitim" "pozitif psikoloji" "güçlü yön temelli yaklaşım"
Bir balık neden uçamadığıyla ilgili hiç yetersiz hissetmiş midir?
Eğer yetersizliği gidermeye odaklanmış bir eğitim sistemine maruz kalıyorsa hissetmiş olabilir. Bahsettiğim metaforu eğitim hayatınızda belki birçoğunuz duymuştur. Eğer aklınızda kaldıysa eğitim-öğretim sistemiyle ilgili çok temel bir problem zamanında sizin de canınızı sıkmış olabilir. O yüzden bu mecradaki ilkyazımda hep aklımı kurcalayan bazı sorunları bir Psikolog olarak alanımın geniş penceresinden size aktaracağım. Bu pencerenin genişliğinden hep birlikte faydalanacağımızı belirtmek isterim çünkü burada ele alacağımız konuların böyle bir yaklaşımla incelenmesi hepimizde yeni farkındalıklar uyandıracak. Sosyal, Nöro-Bilişsel, Gelişimsel, Pozitif, Örgütsel, Eğitim, Din gibi psikolojinin değdiği tüm alanlardan faydalanacağız ve inceleyeceğimiz her konu bize farklı bakış açıları kazandıracak. Ele almak istediğim konuya daha hâkim olabilmek için uzun bir araştırma yaptım. Teoriler, araştırma makaleleri, derlemeler… Dikkatimi çeken önemli bir nokta, anlatmak istediğim konuya giriş yapmamı sağladı. Eğitim psikolojisi ve sistemleri hakkında yapılan çalışmalar, ortaya konulan teoriler ne, kim, nerede, ne zaman sorularını gayet güzel cevaplandırıyorlardı. Doğru eğitim-öğretim nasıl olmalı, öğrenme stratejileri nelerdir, eğitim programlarını kimler nasıl hazırlıyor, motivasyon kuramları ne işe yarar gibi birçok soruma yanıt bulabildim. Ama tüm bunların "neden" yapıldığını anlatan kaynakları bulmak bir hayli zordu. Birkaç cümle ile geçiştirilmiş açıklamalar tabi ki her çalışmanın ve teoremin amacını anlatmak için belirtilmişti fakat bu açıklamalar fikrimce yeterli değildi. Bir konuyu neden öğrendiğimi iyice anlamadan onu öğrenmek için çaba sarf etmek ancak sorgulama yapmayı unuttuğum bir sistem içerisinde mümkün olabilir diye düşündüm. Etrafımdaki öğrencileri gözlemlediğimde bu düşüncemde yalnız olmadığımı anladım. Birçoğu, yaşamındaki amacı bulma yolculuğunda ezberlediği bilgilerin sınandığı bir sınavın gerekliliği hakkında çelişki yaşıyordu.
Buradan yola çıkarak daha az çelişkili bir eğitim-öğretim hayatının bu öğrencilere sunulduğu bir sistem neden olmalı, olsaydı nasıl olurdu sorularını cevaplamaya bu yazıyla başlamak istedim. Günümüzde dünyanın geneline hâkim olan bir olgu kapsamında bireyler, bebeklikten çocukluğa geçtiği ilk zamandan ergenlik döneminin sonlarına kadar belirli bir eğitim-öğretim sistemi içinde yetişiyorlar. Peki neden? Genel olarak baktığımızda bunun bahsedilen süreç boyunca bireyin belirli becerileri kazanması için geliştirilmiş bir sistem olduğunu görüyoruz. Bireyin yaşının gerektirdiği becerileri sergilemesi, hayatın temel bilgilerini edinmesi, sosyal becerilerini geliştirerek toplum içinde yaşamayı öğrenmesi, eleştirel düşünme becerilerini kazanması gibi pek çok beceri eğitim-öğretim sisteminin varlığının önemli bir sebebi. Ayrıca kişiyi sanat, bilim ve tarih alanlarında yetiştirerek onun kültürel ve evrensel varlığını sürdürebilecek entelektüeliteye ulaşmasını sağlamak, belirli bir yaştan sonra potansiyelini keşfederek mesleki beceriler geliştirmesine araç olmak da neden bir eğitim-öğretim sistemi içinde yetiştiriliyoruz sorusuna kapsamlı bir cevap olacaktır. Tüm bu nedenlerin ayrı birer başlık altında incelenip sorgulanacak ilgiyi hak ettiklerini düşünmekle birlikte bu yazıda daha çok Türkiye eğitim sistemine ve onu geliştirmeye yönelik alternatif yaklaşımlara odaklanacağız. Photo by Matese Fields on UnsplashZamanında öğretmenin merkezde olduğu eğitim sistemimiz çağın gelişmelerine uyum sağlayarak öğrencinin merkeze alındığı bir yapı ile değiştirildi. Bu sayede bilginin doğrudan aktarımı yerine yapılandırmacı bir sistem içinde öğrencinin bilgiyi yeniden işlemesi, yapılandırması hedeflendi. [1] Dünya genelinde kabul gören bu sistem ülkemiz için de bilgiyi "nasıl" ele almamız gerektiğiyle ilgili yenilikçi bir bakış açısı gibi gözüküyor fakat bu bilgileri "neden" öğreniyoruz sorusu birçok öğrencinin zihninde soru işareti olarak kalmaya devam etmekte.
Tabi bu konuda öğrencilerin dertli olmasının bariz bir sebebi var: Sınavlar. Liseye ve üniversiteye başlamak için öğrenmekten sorumlu tutuldukları konuların yoğunluğu öğrencinin bilgiyi yeniden yapılandırmasına ne yazık ki fırsat tanımıyor. Bu yüzden bilgileri çağrışımlarla ezberlemeyi öğreten yeni iş grupları bile oluşuyor. Örneğin, yazılı olmayan dönemlerden günümüze kadar ortaya konulmuş edebiyat eserlerinin isimlerini ve hatta karakterlerini ezberlemek için öğrenciler vakitlerini ve paralarını bu eser isimlerini hikâyeleştirerek öğrenmeye(!) harcıyor. Edebi becerileri kuvvetli ve bu alana ilgi duyan bir öğrencinin coğrafyadaki nehir isimlerini, matematikteki polinomları, kimyadaki iyonik bağları genel kültürün üstünde bir seviyede bilmesi gerekliliği belki de onun hiçbir edebi eseri derinlemesine okuyup analiz edememesiyle sonuçlanıyor. Psikolojik açıdan baktığımızda böyle bir sistem öğrencinin yetersiz hissetmesine ve dolayısıyla kendi yetenekleri doğrultusunda ilerlemede özgüven eksikliği yaşamasına da sebep oluyor. İşte bu noktada psikolojinin taze bir dalı, eğitim-öğretim sistemine entegre edilebilirliği ile karşımıza çıkıyor: Pozitif Psikoloji. Fikrimce, bu alanın benimsediği bakış açısı dört yanlışın bile öğrencinin bir doğrusunu götürdüğü bu sistem için acil bir ihtiyaç. Pozitif psikoloji, II. Dünya savaşının bıraktığı yıkımın ardından psikologların insanların zihinsel rahatsızlıklarına odaklandığı bir dönemde Martin Seligman öncülüğünde ortaya çıktı. Psikolojinin sadece problemlere odaklanmasına karşı çıkan bu hareket güçlü yönleri, dayanıklılığı, olumlu ilişkileri, anlamı ve yaşam amacını öğrenmenin ve inşa etmenin önemini vurguladı. [2] Pozitif Psikoloji hareketinin içerisinde yer alan bir başka isim olarak Clifton ise Türkiye eğitim-öğretim sisteminin benimsemesini düşlediğim, eğitim ile pozitif psikolojiyi bütünleştirdiği bir yaklaşım ileri sundu: Güçlü Yön Temelli Eğitim Yaklaşımı (Strength-based Education). [3] Bence bu yaklaşımı en iyi şekilde açıklamak Pozitif Psikoloji Ansiklopedisi'nde Alex Linley'in verdiği şu örnekle mümkün: "Geleneksel yetersizliğe dayalı model, insanları -8' den -3'e çıkarmakla, yani yanlış olanı düzeltmekle ilgilenirken güçlü yön perspektifi insanları +3'ten +8'e çıkarmakla, yani doğru olanın üzerine koymakla ilgilenir." [4]
Güçlü Yön Temelli Yaklaşımın eğitimde uygulamalarının olumlu çıktılar getirdiği birçok çalışma da mevcut. Örneğin, Motivasyon ve Duygu dergisinde yayınlanan bir çalışmada güçlü yön stratejileri benimseyen öğrencilerin içsel motivasyon ve çaba gösterme niyetlerinin daha yüksek olduğu ve çalışmalarında daha yetkin hissettikleri ortaya çıktı. [5] Akademi ve Kişilik dergisinde yayınlanan bir başka araştırma sonuçları ise güçlü yönlere dayalı bir müfredatın öğrencilerin güçlü yönlerine ilişkin farkındalıklarını olumlu yönde etkilediğini, bunun da öğrencilerin kariyer seçimleri ve gelecekteki karar verme süreçleri üzerinde olumlu etkileri olduğunu gösterdi. [6] Buradan hareketle öğrencilerin yetersizliklerini geliştirmeye yönelik bir sistemden onların hali hazırda bulunan güçlü yönlerini geliştirmeyi merkeze alan bir sisteme geçmenin geleceğimizin sağlam inşa edilmesinde çok daha etkili olacağını düşünüyorum. Peki dünyada bu yaklaşımı uygulayan bir sistem mevcut mu? Şahsen bu bakış açısını keşfettikten sonra aklıma ilk gelen soru bu oldu. Araştırmalarım sonucunda bu yaklaşımı doğrudan temel ilke edinen bir eğitim sitemine rastlamasam da MyStrengths adlı, okullara ve iş yerlerine bireylerin güçlü yönlerini keşfetmeye dair misyonuyla danışmanlık hizmeti sunan bir şirkete rastladım. Bu hizmeti öğrencilerine sunmak isteyen ve şirketle işbirliği içinde öğrencilerine programlar düzenleyen bir okul olarak Avusturalya'daki Edmund Rice Koleji (ERC) dikkatimi çekti. 7–12. sınıf erkek çocuklarına özel bir Katolik okulu olan bu kurum, sitesinde öğrencilerin iyilik halinin analizini sunduğu verileri paylaşırken "MyStrength Programını" tamamlamış öğrencilerin çıktılarına da yer verdi. "MyStrengths Programını" Tamamlamış ERC Öğrencilerinin İyi Oluş Grafiği [7]"Son birkaç yıldır ERC'de 7, 11 ve 12. sınıflarda okuyan öğrenciler MyStrengths programı aracılığıyla en güçlü beş özelliklerini belirleme fırsatı buldular. Yukarıdaki verilerin de gösterdiği gibi, oğullarımız kişisel güçlü yönlerini belirleyebiliyor ve bunları tercihlerinde öğrenme ve büyüme göstermek için kullanabiliyorlar." [7] Okumalarıma devam ettiğimde güçlü yönler üzerine odaklanan bir üniversite olduğunu da öğrendim. Emrullah Yılmaz ve Burhan Akpınar bir derleme çalışmasında Amerika'daki Azusa Pasifik Üniversitesinde Güçlü Yön Temelli Yaklaşımın uygulamalarına yönelik çalışmalar için kurulmuş bir araştırma birimi olduğundan ve bu üniversitenin öğrenci ve personelleri için "güçlü yönleri geliştirme" felsefesini benimsediğinden bahsediyordu. [8] Bu felsefenin bir eğitim kurumunda nasıl işlediğiyle ilgili tüm veriler ülkemizde uygulanabilirliğini tartışmak için önemliydi. Araştırmaya devam ettiğimde Edmund Rice Koleji'nde de dikkatimi çeken bir detay bu üniversitede de vardı.
Azusa Pasifik Üniversitesi, Tanrı'nın her insana potansiyel olarak verdiği yetenekleri O'na ve dünyaya hizmet etmek için kullanmayı amaç edinen Evanjelik bir Hıristiyan okuluydu. [9] Bununla ilgili zihnime doluşan düşünceleri ilerleyen yazılarımda paylaşmak üzere bir rafa kaldırıp Türkiye eğitim sisteminde Güçlü Yön Temelli Yaklaşımın benimsendiği bir müfredat ve program nasıl uygulanabilir diye düşündüm. Köklü değişikliklerin yapılacağı bir devrimde her bir unsurun detaylı bir şekilde ele alınarak değiştirilmesi tabi ki uzun bir süreci gerektirecekti fakat bu konudaki merakımı gidermek için yapay zekâdan faydalanmaya karar verdim. Chat GPT, Türk eğitim sistemi ile Güçlü Yön Temelli Yaklaşımın bütünleşmesi için izlenmesi gereken adımları birer birer karşıma çıkardı. Bu deneyim beni şu düşünceye sevk etti: Birçok olumlu çıktıyla kanıtlanmış bu yaklaşımın nasıl uygulanacağı belliyken neden uygulanmıyordu? Eğitim sistemleriyle meşhur Finlandiya ve Kanada bu yaklaşıma en yakın ilkelere sahip iken ve bu yönde gelişmeye devam ederken Türkiye'de bunun olmasını engelleyen faktörler nelerdi? Pozitif psikolojinin eğitim alanına değdiği pencereden bakış açıları sunduğum yazımı bu haftalık bitiriyorum. Bıraktığım soru işaretleri bir sonraki yazımın sosyal psikolojiye kapı aralayacağının işaretini veriyor. O zamana kadar bu konuyla ilgili sizin düşüncelerinizi de merakla bekliyor olacağım.
Şimdilik görüşmek üzere…
Teyfur, M., & Teyfur, E. (2012). Yapılandırmacı öğretim programına yönelik öğretmen ve yönetici görüşlerinin değerlendirilmesi (İzmir il örneği). Adnan Menderes Üniversitesi Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Dergisi, 3(2), 66–81.
Seligman, M. E., & Csikszentmihalyi, M. (2000). Positive psychology: An introduction (Vol. 55, №1, p. 5). American Psychological Association.
Clifton, D. O., & Harter, J. K. (2003). Investing in strengths. Positive organizational scholarship: Foundations of a new discipline, 111–121.
Linley, P.A. (2009). Strengths perspective (positive psychology). Lopez, S. J. (Ed.), The encyclopedia of positive psychology içinde (s. 957–962). Oxford: Wiley-Blackwell.
Hiemstra, D., Van Yperen, N.W. The effects of strength-based versus deficit-based self-regulated learning strategies on students' effort intentions. Motiv Emot 39, 656–668 (2015).
Michael J. Stebleton, Krista M. Soria & Anthony Albecker (2012) Integrating Strength-Based Education into a First-Year Experience Curriculum, Journal of College and Character, 13:2.
Hughes, M. (2023, June 2). Wellbeing Survey 2023. ERC Updates. https://www.edmundricecollege.nsw.edu.au/wellbeing-survey-2023/
YILMAZ, E., & AKPINAR, B. (2014). Eğitim alanına yeni bir soluk: Güçlü yön temelli yaklaşım. Cumhuriyet Uluslararası Eğitim Dergisi, 3(3), 54–67.
Strengths Development at APU. Azusa Pacific University. https://www.apu.edu/academic-success/strengths/