Meta-bilim, natüralizm, bilimsel yöntem
Bilimin ve bilimsel yöntemin hayatımızın her alanına sirayet eden güvenirliliğinin ve otoritesinin inkar edilemez bir gerçekliği var.Bilimsel araştırma sonuçlarını bir tartışmada argüman sunarken iddamızın geçerliliğinin kanıtı sihirli bir ifade gibi kullanırız bazen: “İsviçreli bilim adamları kanıtladı bile bunu,onlara değil de sana mı inanalım?” gibi bir ifade duyduktan sonra sanki artık tartışma bitmiştir ve söylenecek söz kalmamıştır, bilim adamları konseyi putu(Tanrısı) bir konuda hüküm vermişse yine onun koyduğu yöntem ve tarzda tersi ispatlanmadıkça tek gerçek doğru budur.Bu yazıda bu otoritenin koyduğu kurallara,yönteme ve varsayımlara değinilecektir ve bilimsel yöntemin gerçekten de anlatıldığı içinde hiçbir inanç,beklenti ve felsefe içerip içermediği tartışılacaktır.
Bilimsel bilginin, gerçeğe ulaşmada en güvenilir yöntemi kullandığı varsayımı vardır ve en güçlü otoritelerden biri olduğunu gösteren sayısız örnek sayılır ama bu güce rağmen henüz, iyi tanımlı ve herkesçe kabul gören bir bilimsel yöntemden söz edilemeyeceği söylenir. Bilimsel yöntem, en geniş anlamı ile, bir bilimsel problemin tespit edilmesi, bu probleme ilişkin açıklama iddiasının oluşturulması, bu iddianın çeşitli araçlar vasıtası ile sınanması ve bu sınamalar sonucunda elde edilen verilerden genelleştirilmiş teroiler üretilmesi süreci olarak tanımlanabilir. Ancak bekleneceği gibi, gözlemin doğasına ve mantıksal akıl yürütmeye ilişkin epistemolojik tartışmalar, büyük oranda bilimsel yönteme de sirayet eder.
Bu yılın başında deneysel yöntem dersinde bilimin yöntemi konusunu incelerken ilk kez açıkça bilimsel yöntemin ön kabullerinden bahsedildiğine şahit oldum, daha önce kendi okumalarımdan bu ön kabullerin varlığından haberdardım ama 16.eğitim yılımda ilk kez bir eğitimcinin bu konuya müfredatında yer verdiğine şahit olmak beni oldukça şaşırtmıştı.Ardından öğrendim ki bu varsayımların toplamından oluşan bir bilim paradigması, aslında bir felsefe arkaplanına dayanıyor ve şu anda modern bilimin güncel paradigması kabul ediliyor, işte meta-metodoloji veya meta-bilim, bilimsel metodun metodolojisini karakterize eden değer ve yargıları araştırma işidir. Bilimsel devrim ile birlikte pozitivizm ve mantıksal pozitivizm gibi aşamalardan geçen bilimsel paradigmayaysa günümüzde artık metodolojik natüralizm denmektedir. Metodolojik natüralizm; bilimsel sürecin doğal neden ve doğal olaylar ile ilgili olması gerektiğini, doğaüstü gibi alanların bilime karıştırılmaması gerektiğini savunan, ontolojik/metafiziksel natüralizme (yani süpergüçlerin gerçekten var olup olmadığına) dair tutumunuzun ne olduğuna bakmaksızın, bilim yaparken natüralizm gerçekmiş gibi hareket etmeyi temel alan felsefi bir tavırdır. Bilimin temel varsayımları olduğuna değinmiştim.
Bu temel varsayımlar veya ön kabuller şunlardır:
1-Evren doğa gerçektir. Bütün rasyonel gözlemciler tarafından paylaşılan ortak bir nesnel gerçeklik vardır. Evren'in (doğanın) gerçekliği sadece bir yanılsamadan ibaret değildir. Bizim fiziksel algılarımızın ötesinde, gerçekten de bir gerçeklik vardır. Gerçeğe yönelik tespit girişimlerimiz duyu organlarımızdan etkilense bile, Evren'in gerçek olduğunu varsayarız.
2-İnsanlar olarak, Evren'in gerçeklerini anlayabiliriz. Türümüzün zihinsel kapasitesi, Evren'e yönelik gerçekleri tespit edecek ve anlayabilecek kadar gelişmiştir. Metotlarımız ve yorumlarımız kusurlu olsa bile, doğru yöntemleri kullanarak bu gerçekleri anlamlandırabiliriz. Bilim, gerçeği anlayabilecek donanımda ve kapasitede olduğumuzu varsayar.
3- Doğada tutarlı nedensellik örüntüleri vardır.
Doğadaki nedenselliğin tutarlı olmasından kasıt, doğada öngörülebilir, kendini tekrar eden belirli örüntüler ("düzen") olduğu ve bunların "doğa yasası" olarak ifade edilebileceğidir.
Gördüğümüz kadarıyla atom altı parçacıklardan bir bizon sürüsünün davranışlarına ve galaksilerin oluşumuna kadar doğadaki her şey, kendi var oluş hiyerarşisi içinde belirli kuralları ve örüntüleri takip etmektedir. Doğadaki şeyler, rastgele ve öngörülmez bir şekilde, "öylesine" değişmemektedir.
4- Doğadaki hiçbir şey bariz değildir; dolayısıyla doğayı anlamak için deney yapmak ve objektif veriler toplamak gerekir. Bu varsayım, bilimin deneyci doğasını (empirizm) yansıtmaktadır. Empirizm, bilimsel metodun temel parçalarından birisidir ve tüm hipotezler ve teorilerin, doğal dünyaya yönelik gözlemlerimizle sınanması gerektiğini; sadece akıl yürütme(mantıklama), sezgi veya vahiy gibi a priori yöntemlerle bilgiye ulaşamayacağımızı söyler. Deneycilik olarak da bilinen empirik araştırmalar, modern bilimin temel metodolojisine yön veren deneyleri ve doğrulanmış ölçüm araçlarını şekillendiren temeli sağlar. Bu varsayıma bağlı olarak, test edilmemiş veya bilimsel yöntemle test edilemeyen argümanlara karşı varsayılan tutumumuz, o argümanları dirket olarak reddetmektir.
Natüralizm felsefi ışığında bilim yapan bilim insanlarına göre bu varsayımların işlevsel sonuçları vardır, savunulan görüşe göre “ Nedenleri ne olursa olsun, bu varsayımlar bir araya gelerek, birbirinden bağımsız gibi gözüken yüzlerce bilim dalının ortak bir temelde çalışıp, harmoni içinde gerçek olanı tespit etme çabasını mümkün kılar. Bir diğer deyişle bu varsayımlar, işlevsel bir metodolojik temel sağlar". Yine onlara göre “gerçeğe ulaşmak (veya ulaşılan gerçek yakınsamasının genel geçer bir kitleye kabul ettirmek) konusunda bu bilimsel metottan daha tutarlı ve güçlü bir metodoloji geliştirebilen de olmamıştır.
Ama bu yöntemin kendi zorunlu olduğunu iddia ettiği ilkeler ile araştırılamayacağını biliyoruz. Eğer ortaya atılan bu işlevsel yöntem bilimsel metot ile sınanmaya çalışılsa bu iddia ispatlanamaz çünkü bu önerme empirik yollar ile laboratuvar ortamında veya sistemli gözlemler sonucunda bir sonuç beklenen bir sınamaya tabi tutulamaz. Tanım gereği bu bu varsayımlar ispatlanmış gerçekler değillerdir; sadece gerçek oldukları varsayılır veya bu varsayımlar üzerinden hareket edilir.
Kısaca derste vurgulanan bilim tanımına bakacak olursak: bilimi bilim yapan şey ; gözlenebilir olgu ve olaylarla sınırlı bir ilgi alanı ve bilgiye ulaşmada sistematik bir yöntemin kullanılmasıdır. Bilimsel bir bilgi fiziksel evrende ele alınabilir olmalıdır” ön kabulu vardır(yani metafizik olmayan kavramları ele almalı.) Nesnellik,bilimi diğe etkinliklerden ayırt eden tek ölçüt olamaz. Tarih, hukuk, edebiyat da nesnel olaylarla ilgilenmektedir. Sistemli bir yol izlemek de herhangi bir süreci bilimsel etkinlik haline getirmez.Örneğin; gazete haberleri veya hukuksal işlemler de aynı yöntemi kullanır o halde bir işi bilimsel bir etkinlik haline getiren temel özellikler:
1-Gözlenebilirlik
2-Ölçülebilirlik
3-Sınanabilirlik
4-Tekrarlanabilirlik
5-İletilebilirliktir.
Bilimsellik kavramının kafa karıştırıcı özelliği bütün bilim alanlarının bir karara varırken aynı yolu izlemiyor olmasıdır. Örneğin, fizik ve kimya gibi alanlar bilimsel yöntemin deneysel bilgi edinme yolunu kullanırlarken; zooloji ve antropoloji gibi bilim alanları ise betimsel alanlardır ve gözlem veya anket yolu ile veri toplarlar, bu verilere dayanarak hipotezlerini kabul veya reddederler.
Bu bilimsel yöntem tanımından sonra sorgulamaya başladığım nokta “Acaba edindiğimiz ve hayatımızı idame ederken yararlandığımız verilerin hepsi bilimsel yöntem sonucu elde edilen veriler midir ve bilimsel yöntem tek bilgi edinme yöntemi midir? "oldu.
İnsanlık tarihinin başından beri doğaya ilişkin bütün sorulara deneysel yöntem ile cevap bulunduğu söylenemez. Adım adım gidecek olursak deneysel yöntem tek bilimsel yöntem değildir ve bilimsel yöntem de tek bilgi edinme yolu değildir. Ayrıca olgulara dayanan disiplinlerin hepsi bir problemi çözerken veya akıl yürütürken bilimsel yöntemi kullanmaz. Bilimsel yöntemi kullanmamak, daha doğrusu çizilen sınırlar sonucu kullanamamak da o alanı veya işi küçük düşürmez ve etkinliğini manasız kılmaz. Örneğin ilgimizi çeken bazı sorular bilim dışıdır ve herhangi bir bilimsel yöntemle cevap aramak mümkün değildir. Örneğin; “Hayatın anlamı nedir?” “İnsanın bu dünyadaki amacı nedir?” “Varoluşumuzun sebebi nedir?” “Farklı bedenlerde dünyaya yeniden gelmek mümkün müdür?” gibi…
Bilimsel yöntem dışında yaşamımız boyunca farklı kaynaklardan bilgi edindik: Deneyimler, akıl yürütme sonucu ulaşılan rasyonel yollar, sezgiler, demokratik kabul gören olgular, toplumsal normlar ve otoritenin belirlediği bilgi kaynakları gibi. Örneğin ben 3 kuşak önceki dedemi ne gözümle görmüş ne de bilimsel yöntemle varlığını kanıtlamış olmama rağmen akıl yürütmem sonucunda babamın varlığının onun zorunlu sebebi olduğu sonucunu çıkarabilirim ama empirik yöntemi kullanmadığım için akıl yürütmem mantıklı bile olsa bilimsel olarak reddedilmesi gereken bir sonuçtur.
Yazının devamında Youtube’de Kırmızı Asa isimli video serisinde Osman Bulut’un bu yönteme yönelik eleştirilerine yer verdim. Bulut videoda bilimin ideolojilerden arınmış olarak yani organik olarak incelenmesi gerektiği uyarısı ile seriye başlıyor:
“Organik şeyleri seviyoruz. Organik süt, organik bal, organik meyve suları gibi; işlenmiş olandansa hep katkısız olanı tercih etme temayülümüz var. Nedir bu organiklik? En geniş anlamda kast ettiğimiz insan müdahalesinin olmaması durumudur. Mümkün olduğunca insan müdahalesine uğramadan, insan etkisinden özgür kalarak eriştiğimiz şeyler. Çünkü insan müdahalesi olduğu oranda zararlı olmaya başlıyorlar, bozuluyorlar. Dış görünüşleri ve anlık verdikleri zevkleri yüksek de olsa, kolay ulaşılabilir ve ucuz da olsa veya hayatımızı kolaylaştırsa bile bu durum bizi zehirledikleri gerçeğini değiştirmiyor.
Daha önce hiç bu durumun düşünce sistemlerimiz, bakış açılarımız, paradigmalar için geçerli olabileceğini düşündünüz mü? Evreni, DNA’yı, bitkiyi anlayış biçimimiz mesela. Kim belirliyor kuralları, kim müdahale ediyor organik bilgiye ve bu yöntemin sağlıklı olduğundan emin miyiz?
Özgürlük kavramımıza bakış açımızın başlaması gereken en önemli nokta değil mi bilgiye ve yönteme bakışımız?”
Sokrates’ten günümüze kadar hala tartıştığımız bir sorudur: Doğru bilgiye nasıl ulaşılacağı sorusu. Gazali’nin herkesin İslam fıtratında üzerine doğduğunun belirtildiği ayetten yola çıkarak gençlik yıllarında sorgulamaya başladığı sorunun temel müşebbehiydi bu soru da. Bilginin sorgulanması için önce o bilgiyi ele alış biçiminin sorgulanması gerektiğini vurgulamıştı. Çevreden ve aileden telkin edilen hakikat ile fıtrattaki katkısız hakikat aynı kalmış mıydı? Ardından bilgi ve yorum farkınına vurgu yapıyor:
“Öncelikle bilgi ve bilim kavramlarının farkını vurgulamamız gerekiyor. Profaz evresinden sonra metafaz evresinin gelmesi bir gözlem sonucunda elde edilen bir olgudur ve bilgidir ama bu olayın nasıl olduğu ile ilgili bütün söylenenler mevcut bilimin bir yorumudur, bilgi değildir. Bilimsellik kavramına yüksek bir kutsallığın ve karizmanın yüklendiğini düşünüyorum. Natüralism paradigmalı günümüz bilim anlayışına göre getirilen delillerin “mantıklı, akla uygun” olması yetmez; bilimsel de olmak zorundadır. Bu bilimsellikten kast edilen şudur: Bir şeyin varlığından söz etmeniz için onun mutlaka gözlemlenebilir, ölçülebilir, üç boyutlu uzay zamanın içinde bir yerde olması gerekir yoksa varlığından söz edilemez. Gözlemlediğimiz evreni yorumlarken asla gözlemlenemeyen, ölçülemeyen şeylere atıf yapamazsınız bu bilimin kabulleri içinde yer alan ilk maddelerden biridir. Bu aslında natüralizm ideolojisinin bir görüşüdür ve güncel bilimin temel inancıdır. Ben bu inancın dikte edildiğine ve dogmatik olduğuna inanıyorum.
Bu bilimsel tarifinin kendisi bile bilimsel değildir: ”Gözlemlenemeyen şeylerin varlığından söz edilemez” önermesinin doğrulamasını bilimsel yöntemler ile yapamayız.
Osman Bulut tarafından bu duruma şöyle örnek veriliyor: Diyelim ki ben bir kağıda çiçek yazdım ve kağıdın alt ve üst kısımlarını x ve y ekseni olarak belirledim, yazıyı inceleyip mantıklı bir yorum yapacağım. Sonrasında birisi gelip mantığı yeterli bulmuyor, ona bir filtre takıyor ve yanına da bir felsefe yerleştiriyor. Diyor ki”Eğer bu kağıdı yorumlayacaksak x ve y düzleminin dışına çıkmayalım yani kağıdın dışına atıfta bulunmayalım ve bu kurala göre yorum yapmayanları da bilimsellikten anlamadıkları gerekçesiyle eleştirelim”
Eğer bu kural koyulursa çiçek yazısının aslında üçüncü bir z boyutundan yazıldığı sonucunu çıkarmamız engellenmiş olur. Eğer farklı bir inanç gelse ve bu işlemin z boyutundaki bir etken tarafından yazılabilmiş olduğunu iddia etse bu koyulan kural ile bu iddiayı incelememiz mümkün değildir. Tartıştığımız konu etkinin hangi boyuttan kaynaklandığı olmasa bile bu boyutun asla olamayacağının iddia edilmesi bile aklı sınırlandıran bir kuraldır.
Bir popülist klişe olarak tekrar edilen” “ Bilim olayların -nasıl-olduğunu açıklar, din ise -neden-olduğunu” ifadesini duymuşsunuzdur. Bilim aslında bir sperm hücresinin nasıl bebek olduğunu veya bir yaprağın nasıl düştüğünü aslında açıklamaz, sadece olayların hangi aşamalar ile gerçekleştiğini açıklar yani olayların “ne” olduğunu zamanla daha ayrıntılı görüyor. Yine Osman Bulut’un şu örneği üzerinden anlamaya çalışalım: Ateist bir bilim adamının bir sinema salonuna giriyor, perdedeki görüntüleri inceleyip bir sonuç çıkarmak istiyor. Kural olarak da yine çıkaracağım sonuçlar ve teoriler bu iki boyutlu perdede gözlemlenebilir ve deneylenebilir olmalı diyor, bu perdenin dışını da metafizik olarak tanımlıyor ve perde dışından yapılacak atıfları da bilimdışı sayıyor. Perdede farklı renkler noktalar hareket eder durumdalar mesela zaman zaman yeşil bir nokta çıktığı görülüyor. Bilim insanı bir örüntü keşfediyor ve sürekli olarak yeşil noktanın çıkmasından hemen önce mavi bir noktanın ekranın üzerinden aşağıya doğru hareket ettiği görülüyor, bilim insanının kafasında hipotezler oluşmaya başlıyor, ispatlaması için olayın zıttını da görmesi lazım ve bilimsel bir hakem eşliğinde yeteri kadar gözlemlemesi lazım evet diyelim ki bunlar oldu ve mavi nokta hareket etmediği zaman yeşil nokta ortaya çıkmadı, hiçbir istisna da gözlenmedi ve bu hipotez kabul edildi. Bilim insanı da şöyle bir açıklama yapıyor “Evet, arkadaşlar bulduğumuz sonuçlara göre yeşil noktayı, mavi bir noktanın hareket etmesi oluşturur bu olaya da “cotocantaz” denir. Gördüğünüz gibi yeşil noktanın nasıl oluştuğunu açıkladım. Diyelim ki bazı insanlar bu yeşil noktanın perde cinsinden olmayan, perdenin iki boyutunun dışında bir projeksiyon cihazından kaynaklandığını düşünüyorlar ama bilim için bunlar bilimsel kabul edilmez, çünkü bahsedilen cihaz perde üzerinde gözlemlenemez.
Bilim bize evrendeki olayların sıralamasını açıklar ki bunu da evrendeki bir düzen olması sebebi ile yapabiliyor, çünkü rastgelelik yoktur ve sürekli belli olaylardan sonra belli olaylar ortaya çıkar ama olayların “NASIL” olduğu açıklanmaz.
Olay bilimsel açıdan şöyle işler: Yağmur yağdıktan sonra bitki büyüyor ,bu defalarca gözleniyor ve olayın sıralanışının bu olduğu görülüyor, koyduğu kural gereği gözlemlenemeyen alanın dışına yorum yapamadığı için teori şu oluyor: Yağmurun yağması bitkinin büyümesine etki eder ,delilim de yağmur yağmadığında bitkinin büyümediğini görmem” ama bir kişi çıkıp da bu birisinin tercihi de olabilir yani maddi alanın dışında olan yağmur yağdığında bitkiyi büyütmeyi tercih edip yağmadığında da büyütmemeyi tercih eden ilim ve irade sahibi bir İlah da olabilir ve bu İlah’ın bir düzen ve program ile iş yaptığı söylenebilir ve her seferinde bitkiyi yağmur yağdıktan sonra büyütecek şekilde programlamış olabilir ve bilim de bu programı keşfediyor yani projeksiyon ışığı ile önce mavi noktayı aşağı indiriyor sonra yine ışığı ile yeşil noktayı oluşturuyor , sen de bilim insanı olarak projeksiyonun ışıkları yansıtma sıralamasını buluyorsun ve bu sıralamalara “fotosentez, replikasyon, helikaz enzimi” tarzında isimler takman olayın “NASIL” gerçekleştiğini açıkladığın anlamına gelmez.
Sonuç olarak bilimin koyduğu kendi işlevsel yöntemi kendi mantığı içinde tutarlı gözükse bile benim eleştirel baktığım nokta bu yöntem dışında herhangi bir açıklama getirilmeye çalışıldığında bu iddianın da aynı bilimin sahip olduğu gibi kendi varsayımları olduğu olduğu fikrinin göz ardı edilmesi dolayısıyla diğer bütün açıklamaların safsata ve bilimdışı yaftası ile daha mantıksız, aşağı açıklamalar olarak lanse edilmesidir. Aslında bu yöntem de kendi inançsal sistemine ve felsefesine sahiptir, bu varsayımlar cesur bir şekilde kabul edilmelidir.